10 Ocak 2017 Salı

EGE ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ DEKANIMIZ 

PROF. DR. GAYE ÖZDEMİR EREL İLE RÖPORTAJIMIZ

Dönemin son yazısı olan bu haftaki yazımda Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin sevgi ve saygıdeğer Dekanı Prof. Dr. Gaye ÖZDEMİR EREL Hocamız ile bir röportaj gerçekleştirdim. Yoğun çalışma temposunun arasında röportaj teklifimi kabul edip beni Dekanlık'ta ağırlayarak vaktini ayırdığı için buradan kendisine tekrar teşekkürlerimi sunuyorum...


1994 yüksek lisans başlangıcıyla beraber alanınızda sürekli yükseliyorsunuz. 2011’de aldığınız profesörlük unvanını da 2016’da Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı unvanıyla taçlandırdınız -ki bu süreç içerisinde Çevik Kuvvet dahil pek çok kamu/özel kuruluşa eğitimler vermişsiniz-. 
Kariyer hedeflerinizi gerçekleştirdiğinizi düşünüyor musunuz?

Kariyer hedeflerimi kısmen gerçekleştirdiğimi söyleyebilirim elbette, ancak meslek olarak akademisyenliği seçmiş bir bireyin kariyer hedefleri meslek hayatı sonuna kadar sürer. Bundan kastım şu ki, bilim insanı "ben oldum" deme lüksüne sahip değildir. İnsanlık var olduğu sürece bilim de var olacak, bilim insanı da. Akademisyenlik kariyer hedefleri unvan veya makam odaklı değil, bilim odaklı olmalıdır. Dolayısı ile her yeni gün kariyerime, bilim alanıma ve mesleğime ekleyeceklerim olduğunu hissediyorum. O yüzden şimdilik “kısmen” hedeflerime ulaştığımı söylüyorum.


Siz ve ekibinizle yeni bir idari kadro olarak fakültede değiştirmek istediğiniz şeyler nelerdir?

Akademik Fakülte Dergisi Geliyor...

Buna "değiştirmek" demeyelim de "katmak" diyelim. Çünkü fakültemiz 50. yaşına yaklaşan nice nesiller, iletişimciler ve bilim insanları yetiştirmiş güçlü köklere sahip bir okuldur. Dolayısı ile bizlerin yapabileceği şeyler değişimden öte "katkı" sağlayabilmektir. İdare ekibime oldukça güveniyor, onların akademik ve yönetsel becerilerinin Fakültemizde değerli katkılarda bulacağına inanıyorum. Ancak idare ekibim kadar okulumuzun öğretim üyelerine, idari personeline ve öğrencilerine de güvenmekteyim. Fakültemiz bir bütündür, her bölümü ve her idari kademesi ile iletişim sektörüne bireyler yetiştirirken; alanımıza bilimsel katkılar da koymaya devam ediyoruz. Bu bağlamda Fakültemiz'e kazandırmayı arzuladığım şeylerin başında uluslararası indekslerce taranan bir akademik dergi çıkarmaktır. Bunun için altyapı çalışmalarımız hızla devam etmektedir. Yakında dergimize kavuşmayı sabırsızlıkla bekliyorum. Bunların yanı sıra okulumuzda uzun zamanlardır süre gelen sosyal sorumluluk çalışmalarını da eksiksiz olarak sürdürmek ve hatta yenilerini eklemek arzusundayım. Bu süreçte elbette öğretim üyelerimiz ve öğrencilerimizin desteği bizleri mutlu etmektedir. Bu çalışmalarla birlikte Fakültemiz adına sürekliliği olan bir bilimsel etkinlikler (sempozyum, kongre, çalıştay vb.) düzenleyerek ulusal ve uluslararası katılımlarla okulumuzun akademik farkındalığını yükseltmek istiyorum.

Elbette sadece akademik değil, fiziki ihtiyaçlarla da ilgileniyoruz. Yeni binamızın altyapı sorunlarını ivedilikle gidermek ve öğrencilerimize barış ve keyif dolu bir eğitim ortamı oluşturmaya çalışıyoruz. Devlet üniversitesi olduğumuz için kaynaklarımız daha dengeli ve öncelikli ihtiyaçlar doğrultusunda kullanmaya gayret gösteriyoruz. Fiziki ihtiyaçlarımız dahilinde idare olarak sadece öğrencilerimizin değil, akademik kadromuzun da isteklerini ve rahat çalışma ortamlarını sağlamaya gayret gösteriyoruz. Bu kapsamda idari binamızda iç inşaat çalışmalarımızı tamamlamış bulunuyoruz. Rektörlüğümüzün de ihtiyaç taleplerimize ivedi cevap vermesi sayesinde yapılan tadilat ve oda bölünmeleri ile yeni 15 odamız oluşmuştur. Bunlardan bazılarını akademik ve idari personelimizle paylaşırken, Fakültemiz'e yakışan daha büyük metrekarede bir toplantı odası ve lisansüstü derslikler de kazandırmış olduk. Bunların yanı sıra bütçemiz ve imkânlarımız da el verdiği ölçüde zaten iyi bir düzeyde olan hâlihazırdaki teknolojik altyapımızı ve donanımımızı da güçlendirerek çağdaş eğitimin gerekliliklerine uygun bir okul olmayı hedefliyoruz.




















Sizin gibi akademisyen olmayı çok isteyen ben ve benim gibi öğrencileriniz için tavsiyeleriniz nelerdir?

"okumak, okumak, okumak, …yine okumak..."

Öncelikle sizlere söylemek isteyeceğim şu ki mesleğin ruhu ile sizin ruhunuz örtüşüyor mu? Bu mesleği seçmenizde önceliğiniz bence bu olmalı. Çünkü sizin dünya görüşünüz ve karakteristik yapınızın mesleğinize uygun olup olmadığına karar vererek başlayın. Mesleğin mesai saatleri, çalışma temposu, katma değeri vb. birçok özelliğini iyi analiz edin, araştırın. Akademisyenlik çok değerli bir meslektir. Mesela çoğu akademisyen gelirlerinin bu meslek için yeterli olmadığından yakınır. İşte burada mesleğin gençleri yetiştirme, üretme, bilime katkıda bulunma, sizden sonraki nesillere fikir ve ilim mirası bırakma arzusu devreye girer. Maddiyatın çok çok ötesinde duygulardır bunlar. Bu duygular sizi mutlu ediyorsa ilk aşamayı geçtiniz sayılır. Daha sonrasında lisansüstü eğitimlerinizi başarı ile tamamlamak, araştırmak, incelemek ama okumak, okumak, okumak, …yine okumak... Kısacası okumaktan vazgeçmeyen, merak etmekten keyif duyan ve araştırarak cevaplarını insanlara sunan birey olmanızı tavsiye ederim. Akademisyenlik yaşadıkça, ürettikçe ve yaşlandıkça değer gören, yılların birikiminin oluşması ile kök salan bir meslektir. Bunları göz önüne alarak bu mesleğe hazırlanmanızı dilerim.


Eskiden kadınlar için ideal olduğu söylenen “öğretmenlik, hemşirelik” meslek sınırları günümüzde çoktan aşılmış durumda ve kadınları idarecilikte daha çok görüyoruz. İzmir BŞB’de staj yaptığımda daire başkanlarının yarısından fazlası kadındı, keza siz de buna en güzel örneklerdensiniz.
Sizce kadınlar; duyguları kontrol etmede, iletişimde ve rasyonel karar almada daha mı uygun seçim?

Bu konuya çok da cinsiyetçi bir perspektiften bakmayalım. Kadın ve erkeğin DNA'sına kodlanmış elbette birçok özelliği vardır. Toplumumuzda da maalesef bu cinsiyet algısı arada olumsuz olarak kendini göstermektedir. Ama işin özü bana sorarsanız kişinin kendine kattıkları, yetenekleri ve başarılarıdır. İş odaklı olmak, üretim veya hizmet odaklı olmak ama en önemlisi insan odaklı olmak bir yönetici için oldukça önemlidir. Böyle olunca kadın-erkek fark edeceğini düşünmüyorum. Ülkemizde çok başarı erkek ve kadın yöneticilerin olduğunu biliyoruz. Burada önemli olan kişinin yönetsel beceri ve kabiliyetlerini geliştirerek işlerine yansıtabilmesidir.

Kısa kısa soru-cevap... Sorduğum soruları ilk akla gelen hislerinizle cevaplarsanız sevinirim:

Akademisyen olmak ?

Bilgi, deneyim, paylaşım.


İletişim ?

Duygular ve Doğa.


2016 ?

Ülkemiz ve dünya açısından üzüntü ve gözyaşı...


2017 ?

Yenilik, umut, mutluluk, barış ve huzur...



 Benim fakülteyi tercih etmemdeki en büyük etkenlerden biri mezuniyet töreninde Müge Hoca’nın öğrencilerine koşarak sarılışını bir YouTube videosunda izlemem oldu. O zaman dedim; “böyle bir yerde eğitim görmeliyim” diye. Burada öğrenimime başladığımda da bu düşüncelerim siz ve diğer tüm sevgi ve saygıdeğer hocalarımızı tanıdıkça güçlendi. Böylelikle Ege, hayatımda kendimi öğrencisi olmaktan en mutlu olduğum okul haline geldi. Bize kattıklarınız için, okulu ve en önemlisi öğrenim görmeyi sevdirdiğiniz için teşekkür ederim. Röportaj isteğimi geri çevirmediğiniz ve yoğun temponuzda vakit ayırdığınız için ayrıca teşekkür ederim. Başarılarınızın devamını diliyorum.

Son sözü size bırakıyorum, öğrencileriniz için ve bu röportajı okuyacaklar için neler söylemek istersiniz?


"Türkiye’nin öncü okullarından biri olmak ve bunun bir parçası olmaktan gurur duyuyorum!"

Hislerin ve bu röportaj ile bizimle olduğun için de ayrıca teşekkür ederim. Ben de sen ve senin gibi bizlerle eğitim hayatını sürdüren genç arkadaşlarımızla beraber olmaktan oldukça mutluyum. Bizlerin amacı en başta da söylediğim gibi öncelikle siz gençleri ülkemize ve dünyaya kazandırmak, daha sonra da alanımıza dair bilimsel çalışmalarla insanlığa ışık tutmaktır. Fakültemiz her geçen gün siz öğrencilerimizin ve öğretim üyelerimizin katkısıyla da eğitim meşalesini onurla taşıyacaktır. 50. yaşına gelen Türkiye’nin öncü okullarından biri olmak ve bunun bir parçası olmaktan da ayrıca gurur duyuyorum. Ayrıca bu vesile ile hem senin hem de okuyucularımızın yeni yılını içtenlikle kutluyor, sağlık, huzur ve barış dolu bir yıl olmasını diliyorum. Tekrar bu keyifli röportajında konuk olduğum için teşekkürlerimi sunuyorum.



30 Aralık 2016 Cuma

KRİZ YÖNETİMİ VE PROAKTİF STRATEJİLER

Kriz yönetiminden bahsetmeden önce belirli kavramların tanımlarını yapmak gerekir.
Kriz; bir örgütün kriz öngörme ve önleme mekanizmalarını çaresiz kılan, üst düzey hedeflerini ve işleyişini tehdit eden, bazen örgütün yaşamını tehlikeye sokan, karar verilip uygulamaya geçilmeden önce tepki süresini kısıtlayan ve oluşumunda da karar vericiler için sürpriz niteliği taşıyarak örgütte gerilim yaratan durumdur. Kriz yönetimi ise; kriz olarak nitelendirilen durumu ortadan kaldırmak için planlı, sistematik, rasyonel bir şekilde uygulanan faaliyetler sürecidir. Proaktif stratejiler ise; kriz durumuna düşmek istemeyen örgütlerin çevresel gelişmeleri izlemeye yönelik tutum geliştirmelerini kapsayan, kurumsal yapıyı bunlara uygun şekilde dizayn edip geliştirebilecek adımlar atmaya yönelten, krize ilişkin olarak alınan sinyalleri dikkate alan strateji anlayışıdır. 


Kurum için hayati boyutlara ulaşabilen kriz kavramı; tehdit, zaman baskısı ve sürpriz özelliklerine sahiptir. Kurum için yıkıcı etki yaratabileceğinden "tehdit" özelliğine sahiptir. Karar almanın merkezileşmesinden ve karar alma sürecinin hızlanmasından dolayı "zaman baskısı" içerir. Kriz yönetimi kapsamında alınabilecek radikal kararlardan ve krizin ilerleyişine göre şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkabileceğinden de "sürpriz" özelliğini içerir.
Dünyada kurumları derinden etkileyen krizlere örnek vermek gerekirse önce insan sağlığı ile doğrudan ilgili olan Tylenol krizinden bahsetmek gerekir. Özellikle ABD'de en yaygın parasetamol olan bu ilaca Chicago'da 1982 yılında 5 ayrı yerde siyanür enjekte edilmiştir ve Tylenol'u bünyesinde barındıran Johnson&Johnson'ın bundan haberi yoktur. Siyanürlü ilacı kullanan 7 yaşındaki bir kız çocuğunun da hayatını kaybettiği bu krizde FBI sürece müdahil olmuştur. Yapılan incelemelerde ölüme sebebiyet veren numunelerin farklı fabrikalardan çıktığı FBI tarafından belirtilmesine rağmen Johnson&Johnson kriz yönetimi kapsamında radikal kararlar almıştır. Kriz öncesi piyasada %34 hakimiyet kuran şirket, krizle beraber %7'lere gerilemiştir ve tüm ilaçlarını (31 milyon kutu) geri çağırmıştır. Bunu da şirket CEO'su, etik değerlerine sahip çıkmayı öncelik kabul ettiği için yapmıştır. İnsan sağlığını ön plana çıkaran Misyon Bildirgesi'ni sözde değil, eylemde de yansıttığını FBI'ın uygundurluk raporuna bizzat CEO'nun karşı çıkmasıyla göstermiştir. Johnson&Johnson'a göre insan sağlığı ile ilgili en ufak bir şüphe bile göz ardı edilemez. İlaçların üretimi ve satışı durdurulduktan sonra şirket, insanlara Tylenol kullanmaması konusunda çağrıda bulunur. Ücretsiz çağrı hattı açar. Yeni ürünlerini ise ultra güvenli bir paketle dışarıdan ekleme yapılamayacak şekilde satışa sunar ve kriz öncesi bile %34 olan pazar payını %46'lara çıkarır. Krizi fırsata çevirmeye en güzel örneklerden olan Tylenol, ülkemizde ise yaygın olarak kullanılan Tylol Hot'a tekabül etmektedir... 





Bir diğer örnek ise Pepsi'nin şırınga krizidir. 1993'te Cleveland ve Seattle'da diyet Pepsi kutularından şırınga çıktığı iddia edilir. Çoğunluğu Seattle'dan olan bu ihbarların medyada hızla yayılmasından dolayı Pepsi kutularından numuneler alındı. Bunun sonucunda herhangi bir probleme rastlanmadı. Bu bir medya kriziydi ve medya aracılığıyla rüzgarı tersine çevirmek gerekiyordu. Üretim tesislerinde videolar çekildi, kutuların tamamen sağlıklı olduğu üretim tesislerinin videolarıyla görselleştirildi. Şırınga iddiasının gerçeği yansıtmadığına emin olan Pepsi kesinlikle ürünlerini geri çağırmadı. ABD'nin Özgürlük Günü 4 Temmuz'a yönelik kampanyalar yaptı. Promosyon ürünler dağıttı. CEO ve sağlık uzmanıyla televizyon programlarına katılım sağlandı. Sağlık uzmanı, Pepsi'nin şişeleme yönteminin en sağlıklı yöntem olduğunu vurguladı ve şırınga iddiasını ortaya atanlar hakkında hukuk yoluna başvurulacağını belirtti. Tam bu sırada bir süpermarkette müşterinin, Pepsi kutusunu açıp şırınga koyduğu güvenlik kameraları sayesinde fark edildi. Kriz yönetimi ekibi basına bir konuşma yaptı ve bu konuşma sırasında üyeler diyet Pepsi içerek yalan beyandan dolayı 3 kişinin tutuklandığını bildirdiler. Kriz dönemi satışlarında %2 azalma görülen Pepsi, uyguladığı kriz yönetimi sayesinde kriz öncesi satışlarını da geçerek Tylenol kriz yönetimi sonucuyla benzerlik göstermektedir. 


Son olarak Danone krizinden bahsedebiliriz. Ülkemizde de yaygın olarak kullanılan Danone çocuk hazır gıdaları hakkında Almanya kaynaklı bir web sitesinde KTÜ öğretim görevlisi Prof. Dr. Turan Karadeniz'in sahte imzasıyla bir yazı yayınlanır. Mesajda Danone'nin çocuk gelişimine ket vurduğu iddia edilir. Öğretim üyesinin imzasıyla bu yazı e-mail aracılığıyla pek çok kişiye yayılır. İnsan sağlığı ile doğrudan ilgili olduğu ve özellikle hedef kitlesi olarak bebeklere yönelik olan ek gıdalar hakkındaki iddiaları gören aileler de çevresine bu mesajı yayar. Gittikçe büyüyen bu ağı fark eden Danone bir kriz yönetimi ekibi oluşturur. 6 milyon kişiye ulaşan mesaj Danone satışlarında %25'lik azalma yaşatmıştır. Mayıs ayında başlayan krizi Ekim ayında fark eden Danone reaktif bir strateji izlemiştir. Sürece hakim olamayan ve edilgen kalan şirket, asılsız iddiaların yayılmasına ortam hazırlamıştır. Şeffaflık çerçevesinde üretim tesisleriyle ilgili videolar yayınlamıştır. Ürünlerinin denetlendiğini ve sağlığa uygunluğu hakkında şüpheleri olmadığını geç de olsa belirtmişlerdir. Prof. Dr. Turan Karadeniz de imzanın kendisine ait olmadığını belirtmiştir. Gıda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü de sürece müdahil edilmiştir. Ayşe Özgün'lü reklam filmleri yayınlanmıştır. Reaktif kriz yönetimi kapsamında "Milyonlarca Anne Rahat Bir Nefes Alabilir" başlıklı bir bildiri yayınlamıştır. Asılsız iddiaların çıkış kaynağı olanların belirlendiğini ve hukuk yoluna başvurulduğu belirtilmiştir. Şirket, sürece müdahil olmada geç kalmış olsa da oluşan algıyı tersine çevirebilmiş, sahte imzalı paylaşımdaki bilgiler gerçeği yansıtmadığından haklılığını kanıtlayabilmiştir.


Sonuç olarak; fırsata dönüştürülemeyecek kriz yoktur. Kriz öncesi dönemde kriz senaryolarıyla pratik yapılırsa, proaktif kriz yönetimi stratejisi izlenirse, Oxford sözlüğünün "daha iyiye ya da daha kötüye gitmek için dönüm noktası" tanımındaki "daha iyi" durumlara ulaşılabilir.



KAYNAKÇA:
Aylin Pira & Çisil Sohodol - Kriz Yönetimi
Danone.com.tr/tr/sirketimiz/basinda/basinda10.aspx
iml.jou.ufl.edu/projects/fall02/susi/tylenol.htm
sway.com/RYVI8VrDo8TAu1sq